“Doğru ve muhafazakar sos” da eklendi… “En uygun aparat Kılıçdaroğlu” Hedefe giden yolda
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu İstanbul platformunun düzenlediği iftar programının ardındanAyakkabısıyla seccade üzerinde verdiği poz büyük tepki çekti.
“KUTSAL OLAN DEĞER BİLİNÇTİR”
Nihat Nasır, günlerdir süren tartışmaların özünün seccade değil İslam bilinci olduğunu, CHP ve Kılıçdaroğlu’nun İslami bedellerle en ufak bir temasının olmadığını belirterek, “Kutsal olan şuurdur. Müslümanların Allah’ın azametine ve ulûhiyetine alınlarını secde ettikleri bir ibadet… İşte CHP, bu şuurdan uzaktır, hatta bu bilince düşmandır!” söz konusu.
“EN UYGUN APARAT KILIÇDAROĞLU”
Ferman Karaçam, Kılıçdaroğlu’nun kaset kumpasından sonra CHP’nin başına geçmesini, milliyetçi ve muhafazakar damarlı altı maddelik bir tablonun kurulmasını ve Batı’nın desteğiyle HDP’ye seçilmesini, “Yöneten bilinçaltı işlevler” dedi. Kemal Bey’in önümüzdeki dönemde artmaya devam edecek.Seçim yaklaştıkça İslam’ı yani dini kullanmaya yönelik tavır ve tavırlarıyla daha sık karşılaşacağız.” olarak yorumlandı.
İşte Nihat Nasır “Bastığınız halı değil, Müslümanların İbadetidir!” başlıklı makale;
CHP’nin kültüründe hatta genetiğinde ‘din’e, ‘örf’e, referansını dinden almış pahalılara saygı, saygı ve özen yok!
Bırakın bu bedellere gösterilen özeni ve saygıyı, kuruluşundan bu yana bu bedellerle savaş halindedir ve hatta düşmandır.
Bunun binlerce ve sayısız örneği var.
Bahsedilen örnekleri bu konuda yazılmış kitaplara atıfta bulunuyorum ve anlatmak istediğim esas bahise gelmek istiyorum.
CHP genel başkanı Kılıçdaroğlu’nun çok konuşulan ‘paspasa basma’ fotoğrafının çekildiğini bu tanıtımdan anlamışsınızdır elbette.
“İLK GÖRDÜĞÜMDE FOTOĞRAF OLDUĞUNU DÜŞÜNDÜM”
Açıkçası ilk fotoğrafı görünce fotomontaj sandım.
Çünkü sağcı seçmeni kafese sokmak için her yola başvurulan Kılıçdaroğlu’nun bu kadar bariz ve vahim bir hata yapacağını düşünmemiştim.
Daha sonra bunu bizzat kendisi itiraf edince konu başka açılardan tartışmaya açıldı.
Olayı eminim hepiniz biliyorsunuzdur ama kısa bir özet geçmekte fayda var.
Efendim eski Adalet Bakanı (MSP) İsmail Müftüoğlu ve bazı SP’liler iftar programı düzenliyor ve Kılıçdaroğlu’nu davet ediyor.
İftardan sonra davetin yapıldığı lokanta işletmecisinin odası namaz kılacaklara tahsis edilir.
SP’liler o mekanda namazdan sonra fotoğraf çekiyor ama doğal olarak yerden seccadeleri kaldırdıktan sonra…
Aynı yerde Kılıçdaroğlu bazı adaylarla fotoğraf çektiriyor ama gelin bakın yerde seccadeler var ve fotoğraf çerçevesine giren herkes ayakkabılarıyla seccadelerin üzerinde duruyor.
Şimdi sorulara geçelim…
SP’liler tartışmaya yer bırakmayacak şekilde fotoğraf çekerken, CHP’liler ve Kılıçdaroğlu ayakkabılarıyla seccadeye basarak poz vermekten neden rahatsız olmuyor?
Karamollaoğlu’ndan ‘Seccade’ skandalıyla ilgili akıllara durgunluk veren sözler:
Bu durum neden bir kez değil de defalarca tekrar ediyor?
Cevaba geçmeden önce haksız bir spekülasyonu ele almalıyız…
Biliyorsunuz SP’lilerin CHP’lilere ve özellikle Kılıçdaroğlu’na kumpas kurduğunu iddia edenler oldu.
Konuyu saptırmayı amaçlayan bu yaklaşım ne olursa olsun, mesele bambaşka bir mahiyettedir, mesela…
Olayda bir kumpas olsa da olmasa da ortada çok büyük bir sorun var.
Bu da ne?
Kılıçdaroğlu ve CHP’lilerin ‘yatağı’ ve ‘namaz’ bilmemesi gerçeği!.
Daha doğrusu İslami bedellerle alakaları yok…
Diyelim ki SP’liler yere seccade bırakıp Kılıçdaroğlu’na kumpas kurdu.
Peki o odaya girip fotoğraf çeken Kılıçdaroğlu ve CHP’liler yerdeki seccadeyi görmeyen kör yöneticiler mi!?
Tabii ki kör değiller.
Tabii yerde seccadeleri de görüyorlar.
Ama seccade olup olmaması umurlarında değil. Çünkü seccade denen bir gerçeğin akıl dünyalarında karşılığı yoktur!
Bilselerdi siyasi fırsatçılık adına da olsa bu kör parmağı imzalamazlardı…
Sonuç olarak ortada prestijli bir kumpas varsa bunun faili de sorumlusu da CHP’liler!
Şimdi, umarım bu yazıya neden böyle bir girişle başladığım anlaşılmıştır.
Evet CHP ve Kılıçdaroğlu’nun İslami değerlerle en ufak bir teması yok!
Hiç olmadı.
Varmış gibi göstermeye çalışmak ikiyüzlülükten başka bir şey değildir!
Seccadeye basma olayı doğal olarak çok gürültüye neden oldu…
Kılıçdaroğlu’nu ve CHP’yi bu işin içinden çıkarmaya çalışanlar hep ‘seccade halıdır’, ‘halı kutsal olamaz’ vurgusu yaptı…
Hatta dinle alakası olmayan birçok kişi fetva bile olmuş durumda.
Nevşin Mengü ‘seccade’ fetvası verdi. Kılıçdaroğlu’nu bu şekilde beraat ettirdi;
Mesela Nevşin hocamın(!) fetvası çok ilginçti.
Özellikle hocalar Can Ataklı ve Fatih Portakal’ın (!) yaklaşımları tadılmayacak kadar sıra dışıydı…
Halının kutsal olmaması normaldir.
Elbette bu yanıyla bir halı olan seccade de kutsal değildir.
Ama sorun halının veya seccadenin kutsallığı değil!
Mesele şu ki, siz (veya savunucularınız) müminlerin üzerinde dua ettikleri nesneye saygısızlık ediyor ve görmezden geliyorsunuz.
Yere serilen seccadenin, ister halı, ister başka bir şey, hatta karton bir modül olsun, döşendiği yeri ‘mescit/mescit’ yaptığı bir gerçektir.
Bu yüzden Müslümanlar mescide ayakkabı ile girmezler, secde yerine ayakkabı ile basmazlar!
Bu bakımdan mukaddes olan, Müslümanların Allah’ın azamet ve uluhiyeti karşısında secde ettikleri ibadet şuurlarıdır.
CHP bu bilinçten uzaktır ve hatta bu bilince düşmandır!
Kılıçdaroğlu bu anlayışın şah damarına bastı, halıya değil!
Gerçek CHP ve Kılıçdaroğlu fotoğraftaki ‘halıya’ tereddütsüz basan, bu millete olan inancın bedelini umursamayan CHP ve Kılıçdaroğlu’dur.
Bu gerçeği uzun zamandır biliyoruz ve bu yöndeki eylemleri bizi asla şaşırtmıyor!
Bizim itirazımız, bu gerçek yüzüne rağmen ikiyüzlü olması ve bu bedellere karşı saygılıymış gibi davranması…
Canan Kaftancıoğlu itiraf etti! CHP sağ seçmenden oy almaya çalışıyor…:
İtirazımız, CHP İstanbul il başkanının da açıkça ifade ettiği gibi; Doğru seçmenden oy almak için “takiyye”ye…
Yoksa neye inanıp neye inanmadıkları zerre kadar umurumuzda değil.
Onlarla çuvala yeni giren ortaklarına son bir not…
Ortağının o tip olduğunu çok iyi biliyordun. Hatta isteyerek onlarla yürümeyi seçtin. Üstelik onu savunmak için bile bile Erdoğan’a böbürlendin, iftira attın!
Bu trajikomik olaylardan çok daha beteri içine düştüğünüz durumdur!
Umarım Allah’tan daha iyisindir…
“HDP İLE YÜRÜMEK İÇİN EN UYGUN KİŞİ KILICDAROĞLU”
Haber7 yazarı Ferman Karaçam’ın “Seccade ve Bilinçaltı” başlıklı yazısı şöyle;
1950 Menderes yenilgisini hazmedemeyen ve 1960’ta darağacına gönderen sol, bu ülkede tek başına seçimlerle iktidara gelemeyeceğini anladı.
Bunun üzerine cumhuriyetin kuruluşundan bu yana oluşturduğu derin yargı ve askeri gücünü kullanarak iktidara gelmeye çalıştı.
Bu nedenle yargı seksen yıldır askeri darbeleri desteklemiştir.
Bunun en güzel kanıtı, bu iki kurumda çalışırken gericilik bahanesiyle Müslümanlara zulmeden birçok subay, general ve yargı mensubunun emekli olunca CHP’den milletvekilliği veya senatörlük yarışına girmesidir.
İki milenyuma kadar, daha doğrusu AK Parti iktidarına kadar hep böyle olmuştur.
AK PARTİ askeri darbelere son verdi.
Böylece her on yılda bir darbe yaparak yerini CHP’ye bırakan silahlı gücün etkisine son verildi.
Yüksek yargıda yuvalanan CHP zihniyetindeki İttihat ve Terakki’nin derin kalıntılarını da kazıdı.
Sonuç olarak CHP’nin iktidar yolu kapandı.
Bu sefer Necip Fazıl Usta, Cemil Meriç ve eski bir İttihatçı olan Sait Halim Paşa’nın çok yerinde tespitiyle özellikle Avrupa ve Amerika’nın dışarıdan yönlendirdiği CHP yeniden FETÖ tarafından dizayn edilmiş ve FETÖ’nün eline geçmiştir. İktidar amacı güttü ve klasik milliyetçi-laik Deniz Baykal kaset tuzağıyla ortadan kaldırıldı.
Amaç şudur: Özellikle 15 Temmuz 2016 ile yargıda, istihbaratta ve orduda gücü kırılan Batı ve ABD, CHP’yi dizayn edip Baykal’ı yeniden iktidara getirmek için tasfiye etmiştir.
Ancak bunu CHP’yi tamamen dönüştürerek yani yüzde 20 oy alan bir partiyle yapamayacağını çok iyi bildiği için CHP’de çok daha yetenekli solcular ve akademisyenler olmasına rağmen Kılıçdaroğlu’nu getirdi.
Çünkü Kılıçdaroğlu, mezhep ve mezhep olarak HDP ile yürümeye en uygun kişidir.
CHP’nin başına Kılıçdaroğlu yerine bilgili, kültürlü, entelektüel veya Baykal gibi “beyaz yakalı laik bir Türk” getirilseydi, HDP’ye karşı olacaklardı ve CHP kendi oylarıyla iktidara gelemeyecekti. .
Bunun için Kılıçdaroğlu seçildi.
Kılıçdaroğlu Tunceliliydi.
Yani Dersim’den.
Dersim, 1930’ların CHP döneminde ağır bir tahribata uğradı; havadan bombalandı, çocuğu yoktu ve bombalardan kurtulmak için mağaralara kaçan insanlar mağaralarda boğuldu.
Kılıçdaroğlu’nun babası, annesi, dedesi, ninesi ve yakınları tüm bunları yaşadı.
İşte bu travmayı iliklerine kadar yaşamış bir kişi seçildi ve CHP’yi içeriden değiştirdi, dönüştürdü ve HDP ile kaynaştırdı.
Araya eklenen “doğru ve muhafazakar sos”, profesyonel batılı Türk mimarların ve sık sık görüştükleri elçilerin çalışmaları sonucunda bir kez daha elde edildi.
Böylece Kılıçdaroğlu çok uygun bir aparat olarak seçilmiş oldu.
Bilgili ve kültürlü olmaması, şehirleri ülke olarak anması, Akdeniz’deki bir şehrimizin başka bir bölgenin incisi olması, Sakarya Savaşı’nın yerini bilmemesi değerli değildir.
Önemli olan CHP’yi dönüştürmesi, HDP’yle buluşturması, sağcılarla anlaşabilirmiş gibi yapabilmesi, alay edebilme yeteneğine de sahip olması.
Kılıçdaroğlu’nda bunlardan çok var.
Ancak Kılıçdaroğlu’nun çok değerli bir özelliği daha olduğunu da gözden kaçırmayalım.
Kılıçdaroğlu, Dersim’deki zulmü bilinçaltına gömerek gizledi.
Bu yüzden bastırılmış gerçek kişiliği zaman zaman ortaya çıkar.
Buradaki uzmanlardan yardım alalım.
Aslında mutasavvıflar bu mesele üzerinde uzun uzadıya çalışmışlar ve değerli görüşler oluşturmuşlardır ancak çok ileri gitmemek adına bu alanda çalışmalarımıza devam etmekte olan Amerikalı Dr. Joseph Murphy, İsviçreli Psikiyatrist Carl Gustav Jung, Amerikalı Psikiyatrist Dr. Üç yabancıdan, Aaron T. Beck’ten bazı kısa yorumlar alalım.
“…İnsan vücudu ile düşünceleri arasında görünmez bir bağ vardır.
“Bilgisayar gibi yaşanan her şeyi kaydeden bilinçaltı, vücudun tüm faaliyetlerini kontrol altında tutar. Kişilik bozuklukları, travmalar, anılar, rüyalar ve fobiler bilinçaltıyla doğrudan ilişkilidir.
“Kişinin yüzleşmekten kaçındığı anılar ve bilinçaltına itilen korkular, ilişkilerini ve tüm hayatını etkiler.”
“İnsanın bilinçaltı kara bir kutu gibidir.
Bu alan hem kayıt hem de depolama alanıdır. Kişinin hayatı boyunca yaşadığı travmalar ve kendinden bile sakladığı gizli arzuları bu bölümde yer alır.
“Kişinin sadece kendisinin değil, atalarının travmaları da bilinçaltında yer alır.”
“Bilinçaltının etkilendiği alanlar geniştir.
Çevre ana faktörlerden biridir; İnsan ilişkileri, fobiler, geçmişte yaşanan tüm iyi ve kötü olaylar, kişilik bozuklukları, olumlu ve olumsuz tüm anılar, kişinin yüzleşmekten kaçındığı gerçekler bilinçaltında yönlendirici bir etkiye sahiptir.
“Bilinçaltı, duyguları serbest bırakmak için bazı anıları hatırlar. Bastırılmış duygular varsa, korunmak için zihinde tutulmaya devam ederler.”
Tüm bunlara ve daha birçok uzman görüşüne bakarak anlıyoruz ki, Kemal Bey’in ailesi ve yakınlarına uygulanan büyük tarihsel travma sonucunda bu yıkım ve katliamı bilinçaltında gizlemiş ve sonuç olarak;
1- CHP’yi tamamen dönüştürerek, milliyetçi laik-Türk kimliğinin içini boşaltacak ve HDP ile kaynaştıracaktır. Hangisi büyük ölçüde başarılı oldu. Böylece sonrasında; HDP’li Sırrı Sakık, “100 yıllık Cumhuriyet’i değiştireceğiz” dediği sürece sıra gelecek.
2- Solcu ve sosyalist bir zihniyete sahip olduğu için iktidar olmak adına dindar kitlelerin karşısında olma özelliğini gizlemiştir. Hatta onları etrafında toplayarak bir blok oluşturmayı bile başardı.
3- Ancak hemen hemen tüm solcu ve sosyalist bireylerde görüldüğü ve solcular tarafından Batı’dan bize kopyalandığı gibi; Konuta ayakkabıyla girme alışkanlığı onu çevresindekilerle birlikte hapsetmiştir.
4- İşte ilk sorun; Bunun nedeni, dini cemaatin dış kapıda ayakkabılarını çıkararak eve girmesi gerçeğiyle çelişen Avrupa’dan aktarılan laik dünya görüşünün, tüm gizlemelere rağmen bilinçaltından çıkmış olmasıdır.
5- Uzmanlar normal bir insanda bilinçli zihnin %30, bilinçaltının ise %70 olduğunu söylüyor. Ben de Kılıçdaroğlu’nda bilinç kaybı oranının çok daha yüksek olduğunu düşünenlerdenim.
Bu yüzden; Kemal Bey’i yöneten bilinçaltı işlevler önümüzdeki dönemde artarak devam edecek ve seçim yaklaştıkça onun İslam’ı yani dini kullanmaya yönelik davranış ve tutumlarıyla daha sık karşılaşacağız.
Yani Mevlana’nın dediği gibi “Küp içindekileri dışarı sızdırmaya devam edecek” ve biz bunlara şahit olacağız.